YAŞAM PATİKASINDA SONSUZ BİR YOLCULUK
Yaşam
patikasında en öndeyim. Bazen hüzünlü, kimi zaman kaygılı fakat daima pervasız.
Patikamın yolları çiçekten değil, çakıl taşlarından; patikam zemheri ayazında
sonsuz bir ömür.
Sonu
nereye çıkar bilmeden, emin adımlarla fakat pekâlâ düşe kalka ilerlemeye
başlıyorum. Dizlerim kanıyor, dirseklerim aşınıyor ama ben her seferinde pes
etmeyip ilerliyorum. Yaralarım beni daha da güçlendiriyor, izleri hatıraları
yansıtıyor. Yalnız bir şeye anlam veremiyorum: Her yolculuğun bir varış noktası
olması gerekir, yolun sonu nereye çıkıyor? Yol boyu bunu düşünüyorum. Ne kadar
ilerlediğimi, sona ne kadar yaklaştığımı… Mevsimler değişiyor, büyüyorum ama
yol hâlâ aynı. Zamanla kendimi kaptırıyorum, düşünmeden ilerliyorum. Bu uzunca
ve sonu olmayan bir yolculukmuş meğer, geç fark ediyorum. Yolculuğum boyunca evhama
tutulmuş kavgalarım, müttefiki olduğu hayatın ve emekçisi olduğu zamanın
esirliğini yapıyor. Hayattan ve zamandan sıyrılamıyorum. Titrek inancım,
yekpare isyanımla tükeniyor. Ruhum bedenimden taşıyor. Kısık sesim, ruhumu
anlatmak için gazap lisanından sözcükleri yetersiz buluyor. Yürümeye devam
ediyorum. Bu sonsuz bir yolculuk. Yolculuğumda hayat tarafından budandıkça daha
da budalalaşan insanlar tanıyorum. Buz gibi ruhlar, zalimler ve hilekârlar... Yolumda
isli aynalarla buluşuyorum. Bakmaya çekiniyorum, yüzleşmekten kaçıyorum her
defasında. Aynalar peşimi bırakmıyor. Karşıma her çıktıklarında kıyıdan köşeden
bakınmaya başlıyorum. Onlarcasından sonra tam anlamıyla yüzleştiğimde islerden
sıyrılan berrak bir suret yansıyor. Bu suret pek kuvvetli. Bu suret hiç
olmadığı kadar kendinden emin ve inançlı. Yolun sonunu sorgulamayı bırakıyorum,
sona değil yola odaklanıyorum. Ve artık çakıl taşlarının arasında küçük, mavi
çiçekler filizlenmeye başlıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder