PİYANİST ÇALMAYA BAŞLADIĞINDA




      Siyah, beyaz, siyah, beyaz, beyaz… Yaşlı piyanist, her gece olduğu gibi pek sevdiği piyanosunun başına geçmiş yeni bestesini çalışmaktaydı. Çalarken aklından binbir türlü şey geçerdi. Sanki notalar ve çıkan melodi onun düşüncelerinin sesiydi. Böyle anlarda daha fazla dayanamaz hava almaya çıkardı. İlkin penceresinden gökyüzünü seyre daldı. Kara tuvalin üstüne resmedilmiş dolunay, beyaz oldukça parlaktı bu gece. Yalnız bu denli saf bir güzelliğin bile parlaklığını örten koyu lekeler vardı üzerinde. Tıpkı insanlar gibi. İçlerinden en güzelinde bile bir kusur, bir kötülük çıkabiliyordu. Gözlerini kapayıp derin bir nefes alarak belli belirsiz gülümsedi. Hava bitmesini hiç istemediği bir an gibi kokuyordu. Fakat iyi biliyordu ki zaman çabuk geçerdi. İnsanlar da bu zamanın içinde yitip giderlerdi. Kaç kişi anı yaşıyordu? Kaç kişi dünü ve yarını düşünmeden o anda var olabiliyordu? Hiç.

      Gözlerini tekrar açtığında penceresini kapayıp paltosunu üstüne geçirerek hızlı adımlarla küçük evinden ayrıldı. Evini seviyordu. Tek odası, ufacık bir mutfağı vardı. Ah, bir de şöminesi! Şömineyi her yaktığında alevlerden düşlerinin kıvılcımı yükselirdi. Kendine ait bir Sırça Köşk’tü bu ev. Tek avuntusu da Sırça Köşk’üydü işte. Derken merdiven basamaklarını çoktan inmişti bile. Mümkün olduğunca yavaş adımlarla sokakları tavaf etmeye başladı. Maskeli ölümlüler diyarından birkaç sokak... Evet, böyle tanımlıyordu. Elbette bu tabiri içindeki insanlardan ötürü geliyordu. Dünyanın ölümlü insanları da böyleydi işte. Maske takıyordu hepsi. Kimse içtenlikle kendini belli etmek istemiyordu. Sahtelikle dolulardı. Böylece sahip oldukları çevrelerini kaybetmemiş oluyorlardı. Belki de Piyanist bu yüzden daima yalnızdı. O maske nedir bilmezdi ki. Hemen belli ederdi kendini. Yalnız bir yönden kendisinin de maskeli olduğunu kabul etti. Üzgünken, kahır doluyken takındığı o mutluluk maskesini düşündü. Zira ne gözüne uyku girdiği ne de uyusa bile uykudan anladığı gecelerden sonra nihayet gün ışıdığında maskesini takıp gülümserdi insanlara, eğlendirirdi onları. Kim bilir, belki de bazı şeylerin noksanlığını böyle gizlerdi. 

       Kısa bir gezintinin ardından yeniden evine döndüğünde piyanosunun başına geçti. Piyanist çalmaya başladığında bir yandan da geçen gece gördüğü rüyayı anımsamaya çalıştı. Bazı akşamlar eski bir tiyatrocu çoğunlukla tek başına bazen de bir iki çocukla birlikte tiyatro döndürürdü. Kimse ilgi duymuyordu ama Piyanist denk geldiği her fırsatta ihtiyarın performansını izlerdi. Rüyasında pejmürde gömleği, eski kahverengi pantolonu, şapkasının altındaki kırmızı bandanası ve sürmeli gözlerinden tekinin göz bandıyla kapalı olduğu, yüzünü örten uzun örgülü saçlarıyla korsan kılığına girmişti tiyatrocu. Güvertedeymiş gibisinden çizmeli ayaklarından birini yere birini fıçının üstüne atıp antika olduğu anlaşılan kemerinin kenarındaki kılıcını hışımla çıkararak gür sesiyle bağırdı. 

“Emrediyorum:

Eskimiş şarap koyun, içelim.

Kaderin sillesi eşlik edecek bana

Gençliğime vurgun yapacağız!”

Etrafındaki birkaç genç oğlan derhal koşuşturup iki boş şişe koydular ihtiyarın masasına. Adam tekrar gürledi.

“Sizler bir bukağıya bağlanmış sefillersiniz

Ve hazin zindanlarınızda çürüyüp göçeceksiniz

Beni kendinizle karıştırmayın! 

Ben özgürüm

Ben

Ben nöbetçisi olduğum sokakların

Ruhumu kamçıladığı o serseriyim

Ben kendi krallığının hükümdarıyım

Hapsolduğunuz sınırlarınız 

Benim surlarımla denk düşemez

Ben surları bile aşarım 

Ama siz basit sınırlara bile tabisiniz

Ben ufukların ötesiyim

Ben, ben…”

Adam nöbet geçirirmişçesine titreyerek ardı arkasına cümleleri sıralayıp devam ederken Piyanist bu sözlere karşı birkaç dakika mıhlanmış gibi kalakalmıştı. Derinden sarsıldığını anımsadı. Kalp atışı hızlandı, kısa soluklar verip saatlerdir koşan bir maraton koşucusu gibi nefesinin kesildiğini kontrol etmek için büyük bir çaba harcadığını fark etti. Çünkü gördüğü tiyatrocu kendiydi. Şimdiki hali. İzleyen de gençliği… Piyanist son kez çalmaya başladığında artık huzura ermişti.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sırça Köşk

Ben Çocukken-2

Nefs-i Katl