PİYANİST ÇALMAYA BAŞLADIĞINDA
Siyah, beyaz, siyah, beyaz, beyaz… Yaşlı piyanist, her gece olduğu gibi pek sevdiği piyanosunun başına geçmiş yeni bestesini çalışmaktaydı. Çalarken aklından binbir türlü şey geçerdi. Sanki notalar ve çıkan melodi onun düşüncelerinin sesiydi. Böyle anlarda daha fazla dayanamaz hava almaya çıkardı. İlkin penceresinden gökyüzünü seyre daldı. Kara tuvalin üstüne resmedilmiş dolunay, beyaz oldukça parlaktı bu gece. Yalnız bu denli saf bir güzelliğin bile parlaklığını örten koyu lekeler vardı üzerinde. Tıpkı insanlar gibi. İçlerinden en güzelinde bile bir kusur, bir kötülük çıkabiliyordu. Gözlerini kapayıp derin bir nefes alarak belli belirsiz gülümsedi. Hava bitmesini hiç istemediği bir an gibi kokuyordu. Fakat iyi biliyordu ki zaman çabuk geçerdi. İnsanlar da bu zamanın içinde yitip giderlerdi. Kaç kişi anı yaşıyordu? Kaç kişi dünü ve yarını düşünmeden o anda var olabiliyordu? Hiç. Gözlerini tekrar açtığında penceresini kapayıp paltosunu üstüne geç...